Bir zamanlar, uzaklarda, rüya gibi bir kasabada, Ayışığı adında tatlı mı tatlı bir kız yaşarmış. Ayışığı, adı gibi parlak ve neşeliydi, ama en çok gökyüzünü severdi. Geceleri, gökyüzüne bakarken, yıldızların dans ettiğini hayal eder ve onlarla sohbet etmek isterdi. O kadar çok yıldızın var olduğunu biliyor, her birinin farklı bir hikaye anlattığını hayal ediyordu. Ama Ayışığı’nın en büyük hayali, bir gün gökyüzüne yükselip yıldızlarla dans etmekti.
Bir akşam, kasabanın tam dışında, Ayışığı uyumadan önce, penceresinin kenarına oturmuş gökyüzünü izliyormuş. Ay, her zamanki gibi gümüş renginde parlıyordu ve yıldızlar da birer pırlanta gibi parlıyordu. O sırada, bir şey fark etti. Gök yüzünde, tam kararmaya başlamışken, bir yıldız yere doğru düşüyordu! Ama bu sıradan bir yıldız değildi. Ayışığı, onu yakından gördü: Yıldızın etrafında mavi bir ışık halkası vardı ve yavaşça, zarif bir şekilde kayarak dünyaya doğru düşüyordu.
Ayışığı gözlerini açarak hızla dışarı koştu. Yıldız, ormanın derinliklerine doğru düşmeye devam ediyordu. Ayışığı, yıldızın düşüp kaybolduğu yerin hemen yakınında, eski bir meşe ağacının altında durdu. Ağaçların yaprakları hafif rüzgârla hışırdıyor, gecenin sessizliğini bozuyordu. Ayışığı, “Bu ne ola ki?” diye düşündü ve cesaretle adımlarını hızlandırarak yere düşen yıldızı bulmaya çalıştı.
Bir süre sonra, o mavi ışığın etrafını sarıldığı bir alanda durdu. İyice yaklaştığında, yıldızın, yere düşmeden önce bir kayanın üzerine yerleştiğini fark etti. Ama bu yıldız, sıradan bir yıldız değildi. Yıldız, çok parlak ve çok büyüktü, tıpkı bir küçük gezegen gibi! Ayışığı şaşkınlık içinde yıldızın etrafında dönerken, birden yıldızın içinden yumuşacık bir ses duydu:
“Merhaba Ayışığı,” dedi. “Ben, Gökyüzü Yıldızı, ışıkların koruyucusuyum. Sana bir görevim var.”
Ayışığı şaşkın bir şekilde cevap verdi: “B-but sen konuşuyorsun! Hem de nasıl… Nasıl olabilir?”
Gökyüzü Yıldızı, gülümseyerek şöyle devam etti: “Gökyüzünde ve yeryüzünde her şey bir arada çalışır. Yıldızlar, geceleri ışıklarıyla insanların rüyalarını şekillendirir. Ancak bazen, yıldızlardan biri kaybolur ve bu, dengeyi bozar. Bugün, senin gibi cesur bir çocuğun, kaybolan bir yıldızı bulup geri yerine yerleştirmesi gerekir. Çünkü rüyalar, kaybolan yıldızlar olmadan tam olmaz.”
Ayışığı biraz korkmuş ama aynı zamanda heyecanlanmıştı. Yıldızlar hakkında daha önce hiç böyle bir şey duymamıştı. Ama bir görevi olduğunu hissetmişti ve bu ona büyük bir sorumluluk veriyordu.
Gökyüzü Yıldızı, “Beni takip et,” dedi ve parlayan ışığını bırakmaya devam ederek ormanın derinliklerine doğru uçmaya başladı. Ayışığı onu takip etti, fakat bir süre sonra yolda bir engelle karşılaştılar: Büyülü bir sis, her tarafı kaplamıştı.
“Bu sis, rüyaların sisidir,” dedi Gökyüzü Yıldızı. “Ancak, doğru kalp ve cesaretle geçebiliriz. Buradan geçmek için korkmamalısın.”
Ayışığı, Gökyüzü Yıldızı’nın sözlerine kulak vererek derin bir nefes aldı. Yavaşça adımlarını attı ve sisin içine girmeye başladı. Sis, sanki ona yol açıyormuş gibi her adımda daha da açılıyordu. Ve bir süre sonra, sisin tamamen kaybolduğunu fark etti. Artık önlerinde büyük bir ova vardı. Ovanın tam ortasında, yuvarlak bir taş görünüyordu. Taşın üstünde ise, kaybolan bir yıldızın resmi vardı. Ayışığı, taşın etrafında dönerek ne yapması gerektiğini düşündü. Tam o sırada, Gökyüzü Yıldızı şöyle dedi:
“İşte burası! Bu taş, kaybolan yıldızın ruhunu içeriyor. Şimdi, bu taşı al ve yıldızın yerine yerleştir.”
Ayışığı, biraz heyecanlanarak taşı aldı ve gökyüzüne doğru yükselmeye başladılar. Yavaşça, gökyüzü yüksekliğine doğru çıkarken Ayışığı, kaybolan yıldızın ışığının yerini alacak olan bu taşı yerine yerleştireceği zamanı bekliyordu. Bir süre sonra, yıldızların parıldadığı büyük gökyüzü alanına geldiler.
Gökyüzü Yıldızı, “Burası tam yeridir,” dedi. “Şimdi taşı, en parlak yıldızın tam altına yerleştir.”
Ayışığı, taşı dikkatlice yere koydu. Taş yerleştirilir yerleştirilmez, gökyüzü birden parlamaya başladı. Kaybolan yıldız geri yerine yerleşmişti. Yıldızlar birbirine daha sıkı bağlandı ve Ayışığı, arkasında bıraktığı her bir yıldızın gücünü hissedebiliyordu. Gökyüzü, eski parlaklığına kavuşmuştu ve Ayışığı bunun bir parçası olmanın verdiği gururla doluydu.
“Başardık!” dedi Ayışığı, yüzünde geniş bir gülümseme ile.
Gökyüzü Yıldızı da ona bakarak şöyle dedi: “Sen, gerçekten cesur bir kızsın, Ayışığı. Bu gece tüm gökyüzü sana minnettar olacak.”
Ayışığı, Gökyüzü Yıldızı’na veda ederek yavaşça aşağıya inmeye başladı. Kasabaya doğru yol alırken, tüm kasaba halkı pencerelerinden gökyüzüne bakıyor ve ona teşekkür ediyordu. Yıldızlar, gece boyunca parlıyor ve her birinin içinde Ayışığı’nın hikayesini anlatan bir ışık vardı.
Eve vardığında, Ayışığı penceresinden dışarıya son bir kez bakarak yıldızları izledi. Bir gün, belki tekrar bir görev verilir, diye düşündü. Ama o gece, gökyüzünün parıltısıyla uyuyacak ve rüyasında yeniden yıldızlarla dans edecekti.
Gecenin sessizliğinde, Ayışığı yavaşça gözlerini kapattı ve mutlu bir şekilde uykuya daldı.